30 Eylül 2009 Çarşamba

Öğrencinin Tek Şansı - Burs Nasıl Bulunur?


1) Her şeyden önce dersleriniz iyi olacak. Bu olmazsa olmazlardan.


2) Bursun öğrencinin temel geçim kaynağı olduğunu unutmayın ve hiçbir zaman istemekten utanmayın.

3) Girişimci olmanız lazım. Bursun size gelmesini beklerseniz, daha çok beklersiniz. Burs verme ihtimali olan her yere girip çıkın. Burs sorun.

4) Burs kaynaklarınızı hiçbir yerde açıklamamalısınız. Öğrenilip aşırı yüklenme olursa bursunuz kesilebilir.


5) Vakıfların veya derneklerin kapısını sık sık çalın. Özellikle iş adamları derneği tabelası görürseniz, durmayın girin.

6) Burs aldığınız yerden irtibatı koparmayın. Unutmayın ki; gözden ırak olan gönülden de ırak olur.

7) Farklı bankalarda hesap numaralarınız olsun. Burs veren kurumların özel banka tercihleri olabilir.

 8)Kendinizi iyi ifade etmelisiniz. Avantajlarınızı iyi dile getirin ki diğer burs adaylarından bir adım öne çıkın.

9) Yanınızda mutlaka öğrenci belgesi taşıyın. Burs veren bir kurumla nerede karşılaşacağınız bilinmez.

10) Öğrenci gibi görünün. Yaşadığınız topluma uygun giyinin(burs başvurularında). Sevecen olmayı ihmal etmeyin.

Burs almak zordur. Ödemesi daha zordur. 

Kaynak: İlyas BAT

29 Eylül 2009 Salı

Otel Odasında Unutulanlar



İngiliz Telegraph Gazetesi otel odalarında unutulan en tuhaf eşyaların listesini yayınladı. Otellerden gelen verilerle hazırlanan listede şunlar buşunmakta:

*protez bacak
* Ceset
* Porsche 911 anahtarı
* Kızartma tenceresi
* Şişme koyun
* Bir müşterinin annesinin küllerini taşıyan vazo...
* Model helikopter
* Futbol Kupası Finaline bilet
* Takma diş
* Yarış atı
* Tektaş pırlanta yüzük
* Röntgen filmi
* Takma göz
* Yılan
* Kamçı
* Tavşan
* İskelet
* Tarantula
* Kertenkele
* Listenin dışında otel odalarında en çok unutulan eşyalar arasında ise cep telefonu...
* Ayakkabı
* İç çamaşırı
* ve peruk bulunuyor.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Kurabiye Canavarı - Kurabiye Delisi



kurabiye canavarı; belki de küçüklüğümüzde rastladığımız ilk deli. obsesif sevimli kukla. ekşi sözlükten safir'in paylaşımı olan bir kurabiye canavarı diyaloğunu bulduk. okuduğum zaman sanki zaman makinasına binmişçesine her şey gözlerimde canlandı. paylaşımı sizlerle paylaşayım dedim. 

mekan: kütüphane 
K:kütüphaneci 
KC:medarıiftiharımız Kurabiye Canavarı 

K: burası bir kütüphane. lütfen sessiz olun. 
KC: kurabiye.. kurabiye.. kurabiyee! 
K: beyfendi, burası bir kütüphane! 
KC:ama ben kurabiye istiyorum. 
K: burada sadece kitap bulunur. 
KC:şey ben kurabiye yemek istemiştim. 
K: olmaz. burada katiyen kurabiye bulunmaz. kitap bulunur! 
KC: aa tamam.. tamam, anlıyorum... 
K: hah, şöyle. şimdi söyleyin bana, ne istiyorsunuz? 
KC: ben... 
K: evet... 
KC: bir... 
K: evet.. 
KC: kurabiye istiyorum! 
K: aaaah! beyfendi adamı sinir etmeyin, burası bir kütüphane. burada yalnızca kitap bulunur, yalnızca kitap!! 
KC: aa tamam tamam. burası bir kütüphane. burada yalnızca kitap bulunur. 
K:evet, yalnızca kitap! 
KC- tamam, sakin olun. 
K: ohh, pekâlâ. 
KC: eveet. beeen... 
K: ? 
KC: ben kurabiye... 
K: ! 
KC: ...resimli bir kitap istiyorum. 
K: hah, o var işte, o var. ooh.. (rafa uzanırken...) 
KC: yanında da bir bardak süt! 


işte kurabiye canavarımızın duruşu budur. hangimiz onun gibi kurabiye yemeye çalışmadık? hangimiz onun masadaki kırıntıları bile yiyişiine imrenerek bakmadık. özledim be seni kurabiye canavarı. şöyle sadece senin oynadığın kısımların olduğu bir kolaj bulsamda izlesem. hem gülmekten, hem de özlemden ağlasam. 

24 Eylül 2009 Perşembe

Döneminin Delisi - Zeki Müren



ZEKİ MÜREN’in HAYATI

Zeki Müren (d. 6 Aralık 1931, Bursa – ö. 24 Eylül 1996, İzmir), Türk Sanat Müziği sanatçısı.

Bursa’da başladığı orta öğrenimini İstanbul’da Boğaziçi Lisesi’nde tamamladı. İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin Yüksek Süsleme Bölümü Sabih Gözen atölyesinden mezun oldu. Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarından başlayarak pekçok kez sergiledi.

Zeki Müren, Bursa’da tamburi İzzet Gerçeker’den aldığı solfej ve usül dersleriyle musiki bilgileri öğrenmeye başladı. 1949′da, Boğaziçi Lisesi’nde okurken Agopos Efendi (sinema yönetmeni ve senaryo yazan Arşavir Alyanak’ın babası) ile udi Kirkor’dan aldığı derslerle de musiki eğitimini sürdü. Daha sonra fasıl musikisini iyi bilen ve geniş bir repertuvarı olan Şerif İçli’den çeşitli eserler meşk etti; Refik Fersan’dan, Sadi Işılay’dan, Kadri Şençalar’dan yararlandı.

1950′de sınavla İstanbul radyosu’na girdi. İstanbul radyosunda 1951′de, canlı olarak yayımlanan bir programda ilk radyo konserini verdi ve bu konseri çok beğenildi. Bundan sonra Türkiye radyolarında düzenli olarak okumaya başladı. Radyo programları on beş yıl sürdü, bunların çoğu canlı yayın programlarıydı. Müren bundan sonra kendini daha çok sahne ve plak çalışmalarına verdi. Alışılmış kalıpları zorlayan elbiseleri ve sahne davranışı ile halkın ilgisini sürekli olarak üstünde tutmayı başardı.

Zeki Müren 600′ü aşkın plak ve kaset doldurdu. Plağa okuduğu ilk şarkı Şükrü Tunar’ın “Bir muhabbet kuşu” güfteli şarkısıdır. Müren 1955′te “Manolyam” adlı şarkısıyla Türkiye’de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü’nü kazandı.

Zeki Müren Türkiye’de en çok konser veren ses sanatçısıdır. Bir yılda yüz konser verdiği dönemler olmuştur. Kendisine ’sanat güneşi’ ünvanı verilmiştir. Yabancı ülkelerde de birçok konser vermiştir.

İki yüz dolayında şarkı besteledi. On yedi yaşındayken bestelediği “Zehretme hayatı bana cânânım” mısraıyla başlayan acemkürdi şarkı bestelediği ilk şarkıdır. “Şimdi uzaklardasın gönül hicranla doldu” (suzinâk), “Manolyam” (kürdilihicazkâr), “Bir demet yasemen” (nihavend), “Gözlerinin içine başka hayal girmesin” (nihavend) güfteli şarkıları sık sık okunan, en sevilen şarkılarıdır. Müren bu şarkıları plaklara da okumuştur.Unutulmaz Maksim Gazinosu sahnelerinde aralıksız 11 yıl Behiye Aksoy ile dönüşümlü olarak sahne almıştır.

Zeki Müren 1954′te Beklenen Şarkı adlı filmde sinema oyunculuğuna başladı. Büyük bir ticari başarı kazanan bu filmden sonra şarkılarının çoğunu kendisinin bestelediği on sekiz filmde daha oynadı. 1955′te de Arena Tiyatrosu’nca sahneye koyulan Çay ve Sempati adlı oyunda da baş roldeki oyuncuydu. Ayrıca ‘Bıldırcın Yağmuru’ isimli bir şiir kitabı da vardır.

Zeki Müren kalp rahatsızlığı ve şeker hastalığı yüzünden 1980′den sonra sahne hayatından ve musikiden uzaklaştı. Bodrum’daki evine kapandı, münzevi bir hayat yaşadı. 24 Eylül 1996 Çarşamba günü, TRT İzmir Televizyonu’nda kendisi için düzenlenen tören sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu. Cenazesi görülmemiş bir halk kalabalığının katılmasıyla büyük bir törenle kaldırıldı. Mezarı, doğum yeri olan Bursa’da Emirsultan mezarlığındadır.

Vasiyetinde mirasının en büyük bölümünü Mehmetçik Vakfı’na bıraktı.
Albümleri

Senede Bir Gün (1970)
Pırlanta 1 (1973)
Pırlanta 2 (1973)
Pırlanta 3 (1973)
Pırlanta 4 (1973)
Hatıra (1973)
Anılarım (1974)
Mücevher (1975)
Güneşin Oğlu (1976)
Nazar Boncuğu (1977)
Sükse (1978)
Kahır Mektubu (1981)
Eskimeyen Dost (1982)
Hayat Öpücüğü (1984)
Masal (1985)
HELAL OLSUN (1986)
Aşk Kurbanı (1987)
Gözlerin Doğuyor Gecelerime (1988)
Ayrıldık İşte (1989)
Karanlıklar Güneşi (1989)
Zirvedeki Şarkılar (1989)
Dilek Çeşmesi (1989)
Bir Tatlı Tebessüm (1990)
Doruktaki Nağmeler (1991)
Sorma (1992)
Ölümünden Sonra Yayınlanan Albümler;

Muazzez Abacı & Zeki Müren Düet (2000)
Selahattin Pınar Şarkıları (2005)
Sadettin Kaynak Şarkıları (2005)
Zeki Müren: 1955-1963 Kayıtları (2005)
Batmayan Güneş (2006)
Zeki Müren yukarıda belirtilenler dışında, 1968-1974 yılları arasında Grafson Plak’tan kendi adıyla anılan 12 farklı albüm daha yayınlamıştır .

23 Eylül 2009 Çarşamba

Deli Türk Rekorları


*Adana’da Güney Rotary Kulübü tarafından gerçekleştirilen ‘dünyanın en uzun çamaşır ipine asılan en fazla çamaşır’ (33 bin 81 metre ip üzerine 42 bin 300 parça çamaşırın asılması 16 Mayıs 2004).

*Türk Hava Kurumu tarafından Eskişehir İnönü’de organize edilen ve Hakan Zengin tarafından gerçekleştirilen bir paraşüt atlayışında açılan 433 metrekare büyüklüğündeki ‘dünyanın en büyük bayrağı’ (17 Haziran 2004).

*İlker Yılmaz tarafından İstanbul Armada Oteli’nde gerçekleştirilen ‘burnundan aldığı sütü gözünden dışarı doğru 2 metre 79 santimetre uzağa fışkırtma’ (1 Eylül 2004).

*Akdeniz Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen bir organizasyonda aynı anda 1983 öğrencinin ‘dünya barışı için balon patlatması’ (12 Mayıs 2004).
Yönetmen Safa Önal’ın yazdığı ve filmi çekilen 375 film senaryosu(5 Ağustos 2005).

*Kişi başına ekmek tüketiminde ‘dünya birinciliği’ (Yılda 199.6 kilogram).

*Futbolcu Hakan Şükür’e ait Dünya Kupası’nda atılan ‘en hızlı gol’(29 Haziran 2002).

*Tevfik Esenç’in, 81 sessiz harften oluşan bir Kafkas dilini ‘dünyada tek konuşan kişi olması’. (1992 yılında vefat etti)

*Selçuk-Efes’te ’20 bin kişinin aynı anda deve güreşi izlemesi’.

*150 milimetre boyutunda ‘dünyanın en büyük fosilinin’ (foraminiferida) Türkiye’de bulunması.

*Dünyanın ‘en değersiz parası’nın Türk Lirası olması (Şubat 2003, 1 USD= 1.672.449 TL). Bu rekorun değiştirilmesi için İngiltere’ye müracaat edildi.

*Artvinli Mehmet Özyürek’in (8.8 santimetrelik) ‘dünyanın en uzun burnu’.

*Halterci Naim Süleymanoğlu’nun 1 ve Halil Mutlu’nun halterde kırdığı 3 farklı rekor.

*Bilkent Üniversitesi’nce ‘dünyanın en küçük mikrofonu’nun yapılması (Ortalama saç kalınlığı 50 mikron iken bu mikrofunun çapı 40mikron).

*Edirne’de 1460 yılından beri aralıksız devam eden Kırkpınar yağlıgüreşleri dünyanın en eski güreş organizasyonu.

20 Eylül 2009 Pazar

İyi Polis - Kötü Polis "Deli Polis"



gece gündüz diye bir dizi vardı. türk polisiyesi, mizah ve macera temelinde hoş güzel bir diziydi. cehennem silahı serisinden özenilme olduğu kanısında olduğum bu dizi, özgünlük yönünden zayıf olsa da bence güzel bir uyarlama gibiydi.

iyi polis, kötü polis gibiydi; dizide sarp levendoğlu ve settar tanrıöğen. settar tanrıöven kurallara uyan iyi polisti. işinde iyi tecrübeli. sarp levendoğlu ise eski özel harekatçı eşini kaybetmiş, kafayı kırmış, balatayı sıyırmış kötü "deli" polis.

aslan karakterindeki sarp lenvendoğlu suçluyu kovalar, döver ve dalga geçerdi. açıkcası ben o röldeki halini çok beğenmiştim..sonra diziye aysun kayacı geldi tadı kaçtı belki ama çok güzel üç, dört bölümü hala hatrımdadır.

birinde deli polisimiz takside yakaladığı suçlunun kafasından tutup direksiyona vura vura etkisiz hale getirmişti. başka bir bölümde nezarethaneden gitmek isteyen bir suçluya "annen güzel mi?" demişti.

bence dizinin en güzel anı organ mafyası konulu bölümünde olmuştu. mafya cerrahının, olayın sonunda tutuklayamacağını anlayan aslan komiser cerrahı elinden vurmuştu.

güzel diziydi velhasıl. bazen kanal d tekrar vermekte, bende işim yoksa bakmaktayım. yeniden çekilse izler miyim? kim bilir?

Gemiler


bir an için çıksa
hayatımdan
yanık tenli omuzunda
haykırsam maziden, uzaklardan
şu anda yanımda

deniz rüzgara karışmış güneşte
martı sesleri vardı gülüşlerde,
gülüşlerde,
gülüşlerde...

sen geçerken sahilden sessizce
gemiler kalkar yüreğimden
gizlice
sen geçerken sahilden sessizce
gemiler kalkar yüreğimden
gizlice

bir an için çıksa
hayatımdan
yanık tenli omuzunda
haykırsam maziden, uzaklardan
şu anda yanımda

deniz rüzgara karışmış güneşte
dalga sesleri vardı gülüşlerde,
gülüşlerde,
gülüşlerde...

sen geçerken sahilden sessizce
gemiler kalkar yüreğimden
gizlice
sen geçerken sahilden sessizce
gemiler kalkar yüreğimden
gizlice

sen geçerken sahilden sessizce
gemiler kalkar yüreğimden
gizlice
sen geçerken sahilden sessizce
gemiler kalkar yüreğimden
gizlice

sen geçerken sahilden sessizce
gemiler kalkar yüreğimden
gizlice
sen geçerken sahilden sessizce
gemiler kalkar yüreğimden

gizlice...


sözler: asit orhan

müzik: ercüment vural

17 Eylül 2009 Perşembe

Asit Orhan - Orhan Atasoy


orhan atasoy vefat etti. namı değer asit orhan. türkiye gibi bir ülkede gençliğini hippi olarak geçirmeye cesaret eden bir deli. ne komünist ne de solcuydu. öyle aykırıydı ki... ona takılan komünist mahlasının sebebi o zamanın en büyük aykırılığının komünistlik sanılmasıydı. o öyle aykırıydı ki yanında marx bile nihat hatipoğlu kalırdı.

türk müzik tarihinin en güzel şarkılarından birinde onun imzası vardır. gemiler. klibinde rol almadı ama o muhteşem klibi kim unutabilir?

büyük hippi amerikada vefat etti. ne türk müzik tarihi ne de türk delilik tarihi onu unutmayacaktır.

Adi Piskopat - Dursun Onat


dursun onat. türkiyenin bildiği namıyla dursunum. piskopat, adi bir adam. dini nikahlı karısına yaptığı işkenceler ile tanımıştık onu - tanımaz olaydık- geçenlerde cem garipoğlu teslim olunca aklıma geldi; bu piskopat. ne oldu? ne kadar ceza aldı diye. araştırdım, bulamadım. umarım Allah'ından bulmuştur.

yakalandığında her şeyi namus için yaptığını söylemişti adi. dağladığı, işkence yaptığı kızcağız henüz 17 yaşındaydı.

acaba o kızcağız ne oldu? vücudunun her yerinde o piskopatın anıları ile nasıl yaşıyor?

dursun onat' ı kimle konuşsak deli der onun için. bence deli değil, piskopattır o.

16 Eylül 2009 Çarşamba

Bülent Ersoy - Bir delilik anısı



bülent ersoy... başka söze gerek var mı? bu vatanın yetiştirdiği en deli şahsiyetlerden biridir. o kadar çok deliliği o kadar çok acayipliği var ki. her hareketi buraya yazılabilecek kadar delice. şimdi malum ramazandayız, bir bülen ersoy oruç açma olayını paylaşacağım.

sene 2007. pop star yarışması saat 9 gibi yayına girmiş. biraz şarkı, biraz türkü program akmakta. derken söz sırası bülent ersoy'a geldi. o alevler çıkan gözleri ile programın sunucu osman tan erkır'a sertçe bir baktı ve sinirli bir şekilde" müsade ediniz de orucumu açayım" dedi. eline bir bardak su ile orucunu açtı. sonra ellerini açtı ve duasını etti. tüm türkiye şoktaydı. istanbul için iftar vakti olalı iki saat olmuştu.

böyledir bülent ersoy. aslına bakarsanız kimse yadırgamadı. derin göğüs dekolteli kıyafeti ile iftar vaktinden iki saat sonra calı yayında ondan başka kim orucunu açabilir? Allah kabul etsin.

15 Eylül 2009 Salı

Tek Teker Arif- Motor delisi


belki sonra bir gün ayrıntısına gireceğim ülkemizin değerli delilerinden Tek Teker Arif'e yazılımış bir şiir. kim yazdı bulamadım... neden yazdı? anlayamadım...


tek teker'e


tek tekerle uçar gibisin
pisten piste koşar gibisin
emsalin yok türkiye'de teksin
allah seni esirgesin

büyük motorcuların lideri
tatlı dillisi, en şekeri
görsen hayret edersin
show yaparken tek teker'i

yok bu işin ne kitabı ne defteri
yine havada motorunun ön tekeri
kelimeler yetmez seni etmeye tarif
pilot musun a bilader tek teker arif!

13 Eylül 2009 Pazar

Dengesiz Bir Sevgi - Stockholm Sendromu


olay 23 ağustos 1973 günü jan erik olsson’un stockholm’un normalmstorg semtinde bir banka şubesine girmesiyle başladı. saat 10:03’te banka şubesine giren soyguncu, silahını çekip elindeki patlayıcıları da havaya kaldırarak 'hepiniz yere yatın parti başlıyor' diye bağırdı ve tavana da birkaç el ateş etti. müşterilerin ve bu arada bazı memurların dışarıya kaçmasına göz yuman soyguncu üç banka memuresini esir aldı.

polis, banka şubesine üç dakika sonra ulaştı ve içeriye giren ilk polis, soyguncunun ateşiyle yaralandı. polis, soyguncuyla bir saat sonra iletişim kurdu. jan erik olsson, yarısı isveç kronu, yarısı da döviz olmak üzere 3 milyon kron tutarında para ile, kapının önüne bir sürat arabası getirilmesini talep etti. soyguncu bu şartlarının yanı sıra, cezaevindeki arkadaşı clark olofsson’un da bankaya getirilmesini istedi. paraları teslim aldıktan sonra rehineleri yanına alarak, kapı önüne getirileck sürat arabasıyla banka şubesinden ayrılacaklarını söyledi.

polis öğleden sonra, soyguncunun cezaevindeki arkadaşını bankaya getirdi. içerisiyle bağlantı, cezaevinden getirilen clark olofsson aracılığıyla yürütülmeye başlandı. akşam ise, kapının önüne bir mustang park edildi. talep edilen 1,5 milyon isveç kronu da soygunculara teslim edildi. soyguncular da rehinelerden ikisini bırakmayı önerdiler. ama polis kuşatmayı kaldırmadı.

'başbakan olof palme’ye telefon'
soyguncular ve rehineler geceyi bankada geçirdi. ertesi günü polis rehinelerle konuşmak istedi. jan erik olsson, rehineleri teker teker gösterdi. cezaevinden gelen soyguncu öğleden sonra polisle temasa geçerek, arkadaşının bankayı havaya uçurmak istediğini bildirdi. gece içerden patlama sesi duyuldu. kasaların patlayıcılarla açıldığı öğrenildi. jan erik olsson, gece başbakan olof palme’yi telefonla arayarak, olay yerinden serbestçe kaçabilmeleri için polis kuşatmasının kaldırılması yolunda polise emir vermesini istedi. rehine kadın memurlardan biri de palme ile konuşarak, soyguncunun talebinin yerine getirilmesi için yalvardı. palme de kadına bu konuda yardımcı olmayacağını, soyguncu kabul ederse, rehineleri serbest bırakması karşılığında kendisini rehin olarak teslim edebileceğini söyledi. olof palme’den istediğini koparamayan soyguncu, dagens nyheter gazetesini arayarak onlarla da konuştu.

polis kordonunun dışında gazeteciler kritik bir durumu atlamamak için sürekli nöbet tutarken, halk da olay yerine yığıldı ve geceyi orada geçirmeye başladı. radyo ve televizyonlar, her gelişmeyi anında aktarırken, olay başka ülkelerde de yankı yarattı.

'halk polisi agresiflikle suçladi'
24 ağustos günü dagens nyheter’deki söyleşiyi okuyan halk polise kızmaya başladı. rehinelerle kaçsalar bile soyguncuların onları öldürmeyeceğine inanan halk polisin, kaçma şanslarını ortadan kaldırarak rehinelerin yaşamlarını tehlikeye attığını düşünmeye başladı. polis ise banka şubesinin arka bölümündeki soyguncuları ve rehineleri üzerlerinden kilitledi. kilitlenen bölümün tavanından delik açıldı ve yemek sevkiyatı oradan yapıldı. soyguncular açılan delikten uyuşturucu gaz püskürtüleceği endişesiyle rehineleri tehdit etmeye başladılar. rehinelerden birinin boynuna sicim bağladılar ve polisin uyuşturucu gaz verimesi halinde boynuna sicim bağlanan rehinenin uyuşurken öleceğini bildirdiler. gergin bekleyiş 28 ağustos akşamı 21:28’e kadar sürdü. polis gerçekten içeriye gaz püskürttü, soyguncularda silahlarını atarak teslim oldular.

altı günlük gergin bekleyiş sırasında polisin tutumu halk arasında tepki yarattı. polisi agresif bulan halk, soygunculara acımaya başladı. pazarlık sırasında soyguncularla rehineler arasında iyi bir diyalog olduğu ve rehinelerin de polise kızdığı öğrenildi. olay bu boyutuyla dünyanın ilgini çekerken, bu ruh hali ‘stockholm sendromu’ diye anıldı ve zamanla benzeri durumlar için bu tanımlama kullanılmaya başlandı.

'vicdan pusulasi'
soygunculardan jan erik olsson’a on yıl hapis cezası verildi. sekiz yıl sonra cezaevinden çıkan soyguncu, bir daha yasadışı işlere karışmadı. önce domuz yetiştiriciliği yaptı. ardından da tayland’a taşındı.

otuz yıl sonra, olay tüm ayrıntılarıyla tekrar anılıyor. gazeteler jan erik olsson'u tayland’da buldular. banka soygunu girişiminden sonra sakin bir yaşam seçen olsson’un bir dükkan işlettiği öğrenildi. clark olofsson ise sadece bir yıl ceza aldı ancak o günden sonra işlediği sayısız suç nedeniyle çok az dışarda kaldı. şu anda da kopenhag cezaevi’nde uyuşturucu kaçakçılığından dolayı aldığı cezayı çekiyor.

stockholm sendromu bir anlamda vicdan pusulasındaki ibrenin yöneldiği manyetik çekim merkezini de gösteriyor. o manyetik çekim merkezi de, insanların davranışlarındaki makul ölçüden başka bir şey değil. polis de olsa, asker de olsa fark etmiyor. banka soyguncuları, rehinelerin hayatı tehlikeye atılmadan yakalanmış olsalar ve aldıkları cezadan çok daha fazlasına çarptırılmış olsalar bile, belki insanlar 'oh olsun' diyeceklerdi. ama polis, insan hayatını tehlikeye atan davranışıyla halkın tepkisini üzerine çekti. bunun sonucunda da halk, giderek soygunculara sempati beslemeye başladı

12 Eylül 2009 Cumartesi

Düzmece BBG evi



bazen yaşadığım ülkeyi Türkiye'yi pek bir seviyorum. açıkcası saçmalıklarımızla, deliliklerimiz ile gurur duyuyorum. son saçmalığımız ise düzmece bbg evi.

bir grup genç kızı bir eve sokuyorlar, "sizi kameralar çekiyor, fox tv ile anlaştık ünlü olacaksınız" diyerek kandırıyorlar. kızlar da bikinilerini çekip havuz başında sere serpe yatıp ünlü olmayı bekliyorlar.

şaka gibi ama gerçek. şimdi olayı iki yönden de değerlerdirelim;

yarışmacı ,müsabık, kızlar: en merak ettiğim nokta bu kızların anası, babası yok mu? arayanı, merak edeni yok mu? düzmeceyi düzenleyenler yarışmacıları bu özelliklerine göre mi seçti? acaba gerçekten de bu kadar da saflar mı? televizyonda izledim; kızlardan biri daha 18'ini bile doldurmamış, annesi gönderiyor yarışmaya. burada kimsenin değer yargılarını sorgulamayacağım...

peki düzmeceyi düzenleyenler? bu adamlar yakalanamayacaklarını mı sanıyorlardı? yoksa yakalanırsak yakalanalım, biz tarih yazıyoruz diyerek mi her şeyi göze aldılar?

herkes bilir bir sülün osman vardır. boğaz köprüsünü, galata kulesini, şehir hatları vapurlarını saf insanlara satıp, paralarını alırdı. bu yarışmayı düzenleyenler benim için modern sülün osmanlardır. tarihteki yerlerini aldıları.delilik tarihindeki 

11 Eylül 2009 Cuma

Sultan İbrahim - Deli İbrahim


babası : sultan i. ahmed
annesi : kösem sultan (mahpeyker)
doğduğu tarih : 4 kasım 1615
padişah olduğu tarih : 9 şubat 1640
tahttan indirildiği tarih : 8 ağustos 1648
öldürülmesi : 18 ağustos 1648

sultân i. ahmed’in mahpeyker kösem sultân’dan 1615 yılında dünyaya gelen çocuğu olan i. ibrahim, 24 yaşında 1640 yılında ağabeyi iv. murad’ın vefatından sonra tek osmanoğlu olarak tahta oturdu. kendisinden başka osmanoğlu mevcud değil idi. maalesef, kendisi diğer osmanlı padişahları derecesinde tahsil ve terbiyesini tamamlamamıştı. zira hayatını zindan gibi olan kendi dairesinde geçirmiş; dört ağabeyinin idamını bizzat yaşadığı gibi, ii. osman ve iv. murad zamanlarında olan acı olayları da bizzat yaşamıştı. bütün bunlar, vücudunda bazı arızalara ve hatta tarihçilerin nakline göre şiddetli bir migrene yol açmıştı. kendisini tahta davet eden ulemâ, devlet ricali ve vâlide sultân’a mütereddit bir sima ile bakan ve saltanatta aslâ niyeti olmadığını ifade eden sultân ibrahim, tahta oturduktan sonra da, “elhamdülillah, ey rabbım! benim gibi zayıf bir kulunu bu makama layık gördün. saltanat günlerimde milletimi hoş hal eyle ve birbirimizden hoşnûd eyle” diye dua etmiştir.

sultân ibrahim, lehinde ve aleyhinde olmak üzere iki durumla karşı karşıyaydı. lehinde olan durum, dürüst ve ciddi bir devlet adamı olan kemankeş kara mustafa paşa’nın veziriazam olmasıydı. şeyhülislâm yahya efendi’nin de yardımlarıyla, aleyhlerindeki bütün tahriklere rağmen, i. ibrahim’in ilk yıllarında devlet idaresini epeyce rayına koymuştur. hazinenin gelir-gider muvâzenesini muhafazaya çalışmış; sikke yani paranın değer ayarlamasını düzene sokmuş ve devlete ciddiyet getirmeye çalışmıştır.
maalesef, başta vâlide sultân olmak üzere, bir kısım ehliyetsiz devlet adamlarının tahriklerine kapılan sultân, kemankeş kara mustafa paşa’yı 1644 yılında idam ettirmiştir. bir ay sonra şeyhülislâm yahya efendi’nin de ölümü, devletin kadınların, ağaların ve ehliyetsiz kişilerin eline geçmesine sebep olmuştur. bunun en acı misâllerinden birisi, zaten yetişmemiş olan padişah’a kanunları çiğneyerek bedava makamlar elde eden safranbolu’lu hüseyin efendi’nin hace-i sultânî olarak tayin edilmesidir. cinci hoca da denmektedir. 1644 yılında anadolu kazaskerliğine kadar yükselmiştir. buna rikâbdarlıktan ii. vezirliğe yükselen yusuf ağa ve sonradan paşa’yı da ekleyebilirsiniz. yusuf paşa’nın rüşvet ve hediye düşkünü bir devlet adamı olduğu yönünde ithamlar vardır.

aleyhinde olan durum, annesi ve vâlide sultân olan kösem sultân’ın varlığıdır. biraz önce saydığımız olumsuzlukların başında da, maalesef bu kadın bulunmaktadır. önceleri, annesinin ihtirasını bildiği için, topkapı’dan eski saray’a göndererek bu dertten kurtulmak istemiştir. ancak muvaffak olduğunu söylemek mümkün değildir. maalesef, kara mustafa paşa’dan sonra vezir-i azam olan semin mehmed paşa da, bu aleyhteki durumu daha da kötüleştiriyordu.

bütün bunlara rağmen, katoliklerin zulmünden bıkan yerli ortodoks rumların venediklilerden rahatsızlığından da istifade edilerek, 1645’de malta üzerine sefere karar verildi. serdârlık kaptan-ı derya yusuf paşa’ya verildi. 1645 ağustosunda 45 gün süren hanya muhasarası zaferle sonuçlandı. ancak acele davranıldı ve osmanlı ordusu girit’ten çekildi. 1646 yılında deli hüseyin paşa serdârlığında 2. sefer yapıldı, ancak kandiye fethedilemedi. ada ikiye bölünmüştü (1648).

sultân ibrahim zamanında, vâlide sultân kısmen devre dışı bırakılmış ise de, devlet işlerine kadınların müdahalesi önlenememiştir. padişahın aile hayatına düşkünlüğü, onu kadınların avucuna ister istemez itmiştir. hakkındaki sefihlik iddiaları doğru değildir. zira iv. murad gibi otoriter; i. mustafa gibi biçare ve iii. murad gibi fazla kadına düşkün değildir. gençliğinde buhranlı bir hayat yaşaması, diğer sultânlar gibi kendini fazla yetiştirememesi, osmanlı neslinin devamı için devamlı kadınlar tarafından özel hayata teşvik edilmesi, şeker-pare denilen musâhibeler gibi onu eğlenceye teşvik eden câriyelerinin fazla oluşu, kadınların bu yakınlıklarını devletin imkânlarını çarçur etmekte kullanmaları, i. ibrahim’in cidden eksik olan yönleridir. hele telli haseki başta olmak üzere, kendi hanımlarına aile fertlerinden daha fazla önem verir hale gelmesi, işi çığırından çıkarmıştır. bunların tahriki ile sultân ibrahim’de başlayan lüzumsuz samur merakı, bu olumsuzluklardan sadece biridir.

önemle ifade edelim ki, bütün bu anlatılanlardan sultân ibrahim’in gayr-i meşru bir hayat yaşadığı anlaşılmamalıdır. zira özel hayata düşkünlük ile, gayr-i meşru hayat tamamen farklı şeylerdir.

bütün bu olaylar, devlet idaresinde sıkıntılara yol açmış; israf ve bunun karşılığında gelirlerin azalması devleti sarsmaya başladı. bunlardan biri de, sivas valisi varvar paşa’nın isyanıdır (1647). ocak ağaları yeniden cuntalaşıp devleti soymaya başlayınca, padişah bunların haklarından gelmek istedi ise de, olay duyuldu ve ihtilal çıktı. 1648 ağustosunda asilerin isteği üzerine sadrazam hezar-pâre ahmed paşa azl edildi ve sonra asilerce öldürüldü. ağaların adamı olan sofu koca mehmed paşa, sadrazamlığa getirildi. ihtilâlin arkasında nâibe-i saltanat olmak isteyen kösem sultân vardır. şeyhülislâm abdurrahim efendi’yi de yanına alan sadrazam tarafından, ağustos 1648 tarihinde hal’ edildi ve bir odaya haps olundu. 7 ağustos 1648’de henüz 7 yaşındaki iv. mehmed’e, hem şer’-i şerife ve hem de kanuna aykırı olarak bî’at edildi. sonra şeyhülislâmın, “iki halife bulunduğu zaman, fitneyi önlemek için birini katlediniz” şeklindeki fetvâsına dayanılarak i. ibrahim hal’inden 11 gün sonra boğularak şehid edildi.

zamanındaki sadrazamlar arasında kemankeş kara mustafa paşa, semin mehmed paşa ve hezâr-pâre ahmed paşa’yı; şeyhülislâmlar arasında zekeriya-zâde yahya efendi ve abdurrahim efendi’yi ve diğer devlet adamları arasında kaptan-ı derya deli hüseyin paşa, kaptan-ı derya damad fâzıl paşa ve nişancı ahmed paşa’yı zikr edebiliriz.

zevceleri: 1- hatice turhan (tarhân) vâlide sultân; rus asıllı bir câriyedir ve uzun yıllar nâibe-i saltanatlık yapmıştır. iv. mehmed’in annesi. 2- sâliha dil-aşûb vâlide sultân; ii. süleyman’ın annesi ve câriye. iii. haseki olduğu sanılıyor. 3- hatice muazzez sultân; ii. haseki’dir ve ii. ahmed’in annesidir. 4- hüma şah haseki sultân (telli haseki); sultân ibrahim’in en çok sevdiği haseki’si. nikâh ile kadınlığa alındı. 5- ayşe sultân; 4. haseki. 6- mâh-i enver sultân; 5. haseki. 7-şivekâr sultân; 6. veya 7. haseki.

çocuklari: 1-şehzâde mehmed iv. 2-şehzâde süleyman ii. 3-şehzâde murad. 4-şehzâde selim hân. 5-şehzâde osman. 6-şehzâde ahmed ii. 7-şehzâde süleyman. 8-şehzâde bâyezid. 9- fatma sultân. 10- ümmü gülsüm sultân. 11- ayşe sultân. 12- gevher hân sultân. 13- kaya sultân. 14- beyhan sultân. 15- atîka sultân .

kaynak: osmanlı araştırmalar vakfı

10 Eylül 2009 Perşembe

Deli - Mor ve Ötesi



Deli

Aranıyor sahibi ruhumun
Tam yerine mi düştüm
Direniyor faili tutkunun
Kızmış ve küçülmüş

Aranıyor sahibi ruhumun
Tam yerine mi düştüm
Direniyor direniyor direniyor

Beni büyütün, ağlatmayın
Sevginiz nerde övündüğünüz
Beni büyütün, ağlatmayın
Sahte düşlerle oyalamayın

Bir akıllı bir yarım deli
Dört yanım akıllı bir yanım deli
Herkes akıllı bir ben deli
Bir ben deli bir ben deli

Beni büyütün, ağlatmayın
Sevginiz nerde övündüğünüz
Beni büyütün, ağlatmayın
Sahte düşlerle oyalamayın


Mor ve Ötesi, 1995 yılının Ocak ayında Kerem Kabadayı (davul), Harun Tekin (vokal/gitar), Derin Esmer (vokal/gitar) ve Alper Tekin (bas) tarafından kurulan Türk alternatif rock müzik grubudur.


Mor ve Ötesi grubu, Türkiye'yi 2008 Eurovision Şarkı Yarışması'nda söz ve müziği kendilerine ait olan Deli (şarkı) adlı Türkçe sözlü şarkı ile temsil etmiştir. Öncelikle ikinci yarı finade yarışan grup, ilk 10'a girmeyi başarınca 24 Mayıs'taki Eurovision finaline katılmaya hak kazanımıştır. Rusya'nın şampiyon olduğu yarışmada finalde 12. sırada sahneye çıkıp, yarışmayı 138 puanla 7. olarak tamamlamıştır. Böylece Türkiye'nin Eurovision'da bu ana kadar ki en iyi 5. derecesine sahip olmuşlardır.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Rambo Okan- Anarşist Deli



fenerbahçenin deli taraftarı,  rambo okan. futbolu ya da fenerbahçeyi sevsin, sevmesin herkesin sevdiği; biraz da acıdığı deli kişilik.

rambo okan'ı ilk kez bir fener maçında sahaya dalıp uche'ye sarılması ile hatırlıyorum. rambo o eylemini gerçekleştirmek için bir gece öncesinden reklam panolarının arasına saklanmış ve doğru an geldiğinde oradan çıkıp uche' ye sarılmıştı. rambonun ki, anarşist ve sevgi dolu bir hareketti. amacı uche'ye olan sevgisini göstermekti.

daha sonra rambo'nun babasının evini yaktığını duyduk. sebebi ise bir muammaydı. mahkemede adını soran hakime, "benim adım uche" diyerek cevap vermişti. baba adı sorulduğunda da cevabı aynıydı, "uche"

mahkeme çıkışında ise o unutulmaz sözleri söylemişti, " benim için Allah bir, uche iki, cengiz kurtoğlu üç."

rambonun eylemleri hiç bitmedi. iki kez intihar şov yaptı. birinde şovmen beyazdan para istiyordu. ötekinde ise fener maçında stada girememişti.

bir fener şampiyonluğundan sonra üstü açık spor bir araba ile sevinen mini etekli kızları sarılarak düşürmesi ise rambonun anarşist eylemlerinden biriydi.

anarşistti rambo. deliydi. herkesin deli dediği bu adam avrasya maratonunda 40-44 yaş aralığında birinci olunca kimse şaşırmadı. "deli kuvveti var adamda","delidir ne yapsa yeridir" dedi herkes.

gerçek ise diğer gün ortaya çıktı. rambo tüm türkiyeyi kandırmış, maratonun tamamını koşmamıştı. adres olarak ise fikirtepe trabzon kıraathanesini göstermişti. basının bulduğu rambo ise şu inanılmaz sözleri söylemişti, " ne kupası? ben kupayı kırıp denize attım". kupayı denize atması bana hep vietnam savaşında savaşmayı reddeden ve tepki olarak olimpiyat madalyasını nehire atan muhammet ali'yi anımsatır.

herkesle kafa bulmaya devam etti rambo, "bana hakkım olan 60 milyarı versinler, bende onlara kartondan bir kupa yapar veririm".

bir grup eşkiya tarafından kulağı kesilmiştir rambonun. her deli gibi deliliğinin sonucunda aptal ve gaddar insanlar tarafından cezalandırıldı.

galatasaylı sounnes'ın fener sahasına bayrak dikmesinin intikamını yine rambo aldı. hemde galatasaray'ın sezon açılışında. reklam panolarının arasında yine sabahladı ve elinde rambo bıçağı ile sahaya girip bayrağı dikti. her akıllının hayalini yine deli rambo gerçekleştirdi.

gerçek adı okan gülerdir. bu ufak tefek deli adam tribünlerin ve ülkemizin rengidir. umarım sempatik eylemlerine devam eder.

Sezen Aksu- İkili Delilik


artık hayatımdan çıksan diyorum
bu ikili delilik sona erse
ikimiz için de en hayırlısını diliyorum
hiç olmamış gibi davranabilmeyi
bu yok ediciliği anlayabilmeyi
bir bilsen ne kadar yürekten istiyorum

lütfen
görmeyeyim seni
bir yerlerde karşıma çıkma
konuşmayalım, bakışmayalım
ne olursun

daha fazla tükenmeye takatim yok

sanki aşkı öğütmeye programlı gibiyiz
aslına bakarsan insan olarak iyiyiz
ama daha fazlasını isteme benden yalvarırım
ben bittim artık kalmadım


Söz: Sezen Aksu & Halil Koçak
Müzik: Halil Koçak

Sezen Aksu'nun bahane albümündeki harika şarkı.

8 Eylül 2009 Salı

deliler- fıkra



İki deli bir gün deli hastanesinden kaçmış, herkes o iki deliyi aramış.

Doktor diğer gün bu iki deliye rastlamış. Şaşkınlıkla,

Doktor: "siz kaçmadınız mı?" demiş.

Deliler: "hayır dün alıştırma yaptık bugün kaçıcağız." demiş

6 Eylül 2009 Pazar

Aysel Gürel - Delilik Bir Seçimdir



Gönül Aysel Gürel (7 Şubat 1929, Denizli - 17 Şubat 2008, İstanbul), Türk söz yazarı ve tiyatro oyuncusu.

Sinema oyuncusu Müjde Ar ile sinema ve tiyatro oyuncusu Mehtap Ar'ın annesi olan söz yazarı Aysel Gürel, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümü mezunu olup, şarkı sözü yazarlığının yanı sıra, Türkolog, edebiyat öğretmeni, tiyatro oyuncusu ve şairdi.

Şarkıları arasında dillerde marş olan Firuze, Ünzile, Yalnızca Sitem, 1945, Ne Kavgam Bitti Ne Sevdam, Değer mi?, Sır, Yolun Başı, Sarıl Bana, Ateşle Barut, Zor Kadın, Aşk, Yanarım, Vur Yüreğim, Abone, Zorba Aşk, Dönmeyeceğim, Ayrıldık İşte, Son Dua, Gençlik Başımda Duman (Ateş Böceğim), Bilmem Hatırladın Mı?, Deli Balım, Yörük Yaylası, Arabesk bulunuyor.

Aysel Gürel kendisini şöyle tanımlar; İki ayrı Aysel Gürel var. Biri perukasını takar, makyajını yapıp delimtrak hareketlerle ilgi çeker ve lafı patlatır. Sabah kalktığında kapıyı çekip Amerika’ya gidebilecek bir Aysel. Bağımsız, özgür bir kadın. Diğeri de öğretmen kimliğinde, kültürlü; bunu çekinmeden söylüyorum,çünkü kültür Türkiye’de tamamen dibe vurdu. Alfabeyi okuyana, internetin başına oturup yazan çizene ne kültürlü diyorlar. Kültür sonsuza kadar okumaktan geçer.

Şiir Şimdi ve Senin İçin Sana Değil isimli iki de kitabı bulunan Gürel, birçok filmde rol aldı.

Bendeniz Aysel dizisinde de rol alan Aysel Gürel, son olarak Aysun Kayacı ile birlikte bir meşrubat firmasının reklamında rol almıştı.

Sezen Aksu'nun seslendirdiği; Ünzile, Firuze, [[Sen Ağlama]] ve Sitem gibi klasikleşmiş şarkıların sözleri de Aysel Gürel'e aittir.

2008 yılı başlarında rahatsızlığı sebebiyle hastaneye kaldırıldı ve geçirdiği ağır bronşit sonucu ciğerlerinde meydana gelen kanama ve karaciğer yetersizliği sebebiyle vefat etti.

Aysel Gürel, ölmeden önce de Türk kadınlarına şu mesajı veriyordu: “bilsinler ki ben 79 yaşıma kadar çalıştım ve dimdik ayaktayım. Hiç durmadan çalıştım.Çalışmak ve ayakta kalmak güç ama ben başardım, tüm kadınlar da başarabilir.Türk kadınlarına bu örnek olsun. Çalışmaktan yılmasınlar.”

Aysel Gürel ölmeden önce de 'Gençlere sahip çıkın, onların elinden tutun' dedi.

Aysel Gürel 17 şubat 2008 pazar günü 16.25'de 79 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Sanat ve siyaset dünyasından geniş katılımlı bir cenaze töreninin ardından,Zincirlikuyu Mezarlığı'na alamet-i farikasi olan renkli perukları ve kalın çerçeveli kırmızı gözlükleri ile defnedildi.

Aysel gürel anısına sevdiği sanatçı dostları ve kızlarının iş birliğiyle Çınar adlı albümü ortaya çıkmıştır.

Sanatçı başrollerini Şener Şen ve Müjde Ar 'ın oynadığı Arabesk filminin ve Ağır Roman filmlerinin şarkılarını da yazmıştır. Arabesk filminde Şener Şen'in taverna şarkıcısı rolünde söylediği "Salla Salla" isimli şarkı daha sonra Sezen Aksu'nun Işık Doğudan Yükselir albümünde Rakkas olarak yer almıştır.

Başrollerini Şener Şen ve Lale Mansur'un oynadığı Amerikalı (1994) filminin , başrollerini Türkan Şoray'ın oynadığı Gözlerinde Son Gece (dizi müziği 1996 yılında Zerrin Özer tarafından seslendirilmiştir) ve başrollerinde Aydan Şener 'in oynadığı Gölge Çiçeği (2000) dizisinin şarkılarına imza atmıştır

Aysel Gürel'in henüz yayınlanmamış 30.000 şiiri bulunmaktadır. Eserlerini Türkiye'de birçok sanatçı seslendirmiştir. Sanatçının katkısı olan ve 1 milyondan fazla kopya satan albümler şöyledir:

Ajda Pekkan - Sevdim Seni (1982)

Ajda Pekkan - Ajda '90 (1990)
Ajda Pekkan - Ajda '93 (1993)
Nilüfer - Bir Selam Yeter (1985)
Nilüfer - Esmer Günler (1988)
Nilüfer - Yine Yeni Yeniden (1992)
Nilüfer - Ne Masal Ne Rüya (1994)
Nilüfer - Nilüfer'le (1997)
Sezen Aksu - Firuze (1982)
Sezen Aksu - Sen Ağlama (1985)
Sezen Aksu - Git (1986)
Sezen Aksu - Sesen Aksu '88 (1988)
Sezen Aksu - Sezen Aksu Söylüyor (1989)
Sezen Aksu - Gülümse (1991)
Zerrin Özer - Dünya Tatlısı (1989)
Zerrin Özer - İşte Ben (1990)
Zerrin Özer - Bir Zerrin Özer Arşivi (2000)
Gökben - Severken Yoruldum (1988)
Hakan Peker - İlla Ki (2000)
Hakan Peker - Camdan Cama (1989)
Yonca Evcimik - Abone/Dansçı (1990)
Tayfun - Hadi Yine İyisin (1992)
Ozan Orhon - Oldu Mu Şimdi? (1991)
Sertab Erener - Sakin Ol (1992)
Aşkın Nur Yengi - Hesap Ver (1992)
Muazzez Ersoy - Nostalji 7-8-9 (1999)
Coşkun Sabah - Ağlamak İstiyorum / Anılar (1989)


Filmleri :


Yurda Dönüş (1952)
Tek Kollu Canavar (1954)
Meyhane Köşeleri (1954)
Üvey Ana (1971)
Mıstık (1971)
Gümüş Gerdanlık (1972)
Silemezler Gönlümden (1974)
Hop Dedik Kazım (1974)
Öyle Olsun (1976)
Tantana Kardeşler (1976)
Kaybolan Saadet (1976)
Arzu (1976)
Yansın Bu Dünya (1977)

Hacer*Vur Gözünün Üstüne (1977)
Enayiler Kralı (1977)
Bir Tanem (1977)
Aşk Dönemeci (1977)
Kan (1977)
Beyaz Kuş (1977)
Kupa Kızı (1986)
Ağır Roman (1997)
Fosforlu Cevriye (2000)
Şarkıcı (2001)
Bendeniz Aysel (2005)

Allah rahmet öylesin nevi şahsına münhasır, apayrı bir insandı. Onun deliliği bir seçimdi.

5 Eylül 2009 Cumartesi

Deli Deli Küpeli


 Tımarhaneden kaçıp, bir kasabada rastlantı sonucu kaymakam olan iki delinin güldürüsü.

Yönetmen: 

Kartal Tibet 
Senaryo Yazarı:
Osman F. Seden 
Kartal Tibet 
Yapımcı: 
Memduh Ün 
Müzik:
Cahit Berkay 
Görüntü Yönetmeni:
Orhan Oğuz 


Oyuncular :
 
Kemal Sunal 
Deli Kaymakam 
   
 
Melike Zobu 
Hatice 
   
 
Yaman Okay 
Eşkiya Yılanoğlu 
   
 
Yavuzer Çetinkaya 
Deli Hakim 
   
 
İhsan Yüce 
Deli Çavuş 
   
 
Reha Yurdakul 
Avukat Şeref Haktanır 
   
 
Sırrı Elitaş 
Tefeci Mahmut Ağa 
   
 
Renan Fosforoğlu 
Tahrirat Katibi Şükrü 
   
 
Uluer Süer 
Tüccar Hacı Karamuratoğlu 
   
 
Fatoş Sezer 
Çukurovalı Çengi Afet 
   
 
Aynur Aydan 

   
 
Hakkı Üstün 
Akıl Hastanesi Başhekimi 
   
 
Gafur Uzuner 
Darağacını Kuran Cellat 
   
 
Eser:
Cevat Fehmi Başkut 
Kurgu:
Mevlüt Koçak 
Yapım Ekibi:
Sabri Arslankaya - Yapım Sorumlusu 
Kamera Ekibi:
Mahmut Yumuşak - Kamera Asistanı 
Post-Prodüksiyon:
Nevzat Dişiaçık - Negatif Kurgu 
Selahattin Kaya - Laboratuar Şefi 
Ziya Uçak - Laboratuar 
Armağan Köksal - Laboratuar 
Hikmet Kuyucu - Renk Düzenleme 
Işık Ekibi:
Recep Biçer - Işık Şefi 
Remzi Biçer - Işık Asistanı 
Ses Ekibi:
Gültekin Çavuş - Ses Kayıt 
İdari İşler:
İsmail Kündem - Set Amiri 
Yapım: 
Uğur Film

   


Ek Bilgiler:

Özellik: Renkli 35 mm

Ülke : Türkiye 
Süre : 87 dk

Akıllı Deli- Kutay Köktürk


Tiyatro kökenli olan sanatçı, 30 yılda dokuz tiyatroda 33 oyunda rol almıştır. 54 sinema filminde çalışmalara ortak olmuştur. Televizyon dizilerinde ise 42 yapımın 2000'e yakın bölümünde görev yapmıştır.

Bloğumuzda bulunma sebebi ise mahallenin muhtarlarındaki "akıllı deli" rolüdür. Elinde direksiyonu ile gezer ve herkesin bildiği ama yok saydığı doğruları söylerdi.

Filmografi 
Kurtlar Vadisi Pusu 2008
Yalan Dünya - 2007
Kabuslar Evi: Kaçan Fırsatlar Limited 2006
Hayatım Sana Feda - 2006
Sağır Oda - 2006
Naciye'yi Kim Sevmez - 2005
Düşler ve Gerçekler - 2005
Sinema Bir Mucizedir / Büyülü Fener - 2005
Halk Düşmanı - 2004
Patroniçe - 2004
Mustafa Hakkında Herşey - 2003
Bir İstanbul Masalı - 2003
Kurşun Yarası - 2003
Gönderilmemiş Mektuplar - 2002
Abdülhamit Düşerken - 2002
Bana Şans Dile - 2001
Balalayka - 2000
Akdeniz Fenerleri - 2000
Bizim Yunus - 2000
Fasulye - 1999
Deli Divane - 1997
Yasemin - 1997
Hüznün Yüzü - 1997
Gözlerinde Son Gece - 1996
Çılgın Badiler - 1996
Kurtuluş - 1996
Gölge Çiçeği - 1995
Eylül - 1995
Çözülmeler - 1994
İz - 1994
Manisa Tarzanı - 1994
Sekizinci Saat - 1994
Aşk Ölümden Soğuktur - 1994
Oyun Bozuldu - 1993
Saygılar Bizden - 1993
Şaban Askerde - 1993
Kız Kulesi Aşıkları - 1993
Yanlış Adres - 1993
Yaz Evi - 1993
Çıplak - 1992
Sarı Tebessüm - 1992
İnsanlar Yaşadıkça - 1992
Seni Seviyorum Rosa - 1992
Siyah Pelerinli Adam - 1992
Mahallenin Muhtarları - 1992
Uzlaşma - 1991
İlk Aşk - 1991
Abuk Sabuk Bir Film - 1990
Umuda Yolculuk - 1990
Cahide - 1989
Hoşçakal - 1989
Kaldırım Serçesi - 1989
Film Bitti - 1989
Sevgiler Düşlerde Kaldı - 1989
Ayaşlı ve Kiracıları - 1989
Keşanlı Ali Destanı - 1988
Deniz Yıldızı - 1988
Uyanık Gazeteci - 1988
Bir Tren Yolculuğu - 1988
Biri Ve Diğerleri - 1987
Dertli Dertli - 1987
Menekşeler Mavidir - 1987
Ateşböceği - 1987
Belene - 1987
Biz Doğarken Gülmüşüz - 1987
Bir Günah Gibi - 1987
Eski Sevdalar Gibi - 1987
Yaşamaya Mecburum - 1987
Muhsin Bey - 1987
Ateşten Günler - 1987
Yoksul - 1986
Acı Dünyalar - 1986
Sen Türkülerini Söyle - 1986
Utanıyorum - 1984

4 Eylül 2009 Cuma

Deli Petro


1672 yılında Moskovada doğdu ve kendi kurduğu Saint-Petesburg (Leningrad) da 1725 yılında öldü. Rusyayı Avrupalılaştırmak için çalışmalar yaptı. Petronun ilk işi bir ordu ve donanma meydana getirmek olmuştur. İngiliz gemilerinin nasıl yapıldığını öğrenmek için iki defa Arkanjele seyahat etmiş, mühendisler getirterek Voronej ve Don nehirleri üzerinde ilk Rus donanmasını yaptırmıştır. Rusyanın sahili olmadığı ve Karadenize inmek için Petro 1696da Azak kalesine hücum ederek Osmanlının elinden aldı. 1709da da onikinci Charlese karşı Poltava zaferini kazanarak onu Osmanlıya sığınmaya mecbur etti. Petro İsveç kralının kendisine teslim edilmesini istemişti. Osmanlı bunu kabul etmeyerek kralı beş sene muhafaza etmiş ve sonra memleketine kaçmasına imkan vermiştir. Osmanlıyla bu sebepten dolayı muharebeye girişti fakat Baltacı Mehmed Paşanın kumandası altında bulunan Osmanlı ordusu tarafından Prutta 1711de zor durumda bırakılmıştı. Baltacı Mehmed Paşa biraz azimli davransaydı, Petro ya yenilecek ya da askeriyle birlikte mahvolacaktı. Petro Osmanlının elinden ucuz kurtulduktan sonra Azak kalesini tekrar elden çıkardı. Baltacı Mehmed Paşanın Katherinadan etkilenerek sulh yapmak gerektiği fikrini savunduğu söylenmektedir. Petro elli üç yaşında öldü. Unvanını hakkıyla kazanmış hükümdarlardandır. Yaptığı birçok değişikliklerden ve insafsızca şiddetinden dolayı eski tarihciler ona Deli Petro derler.

3 Eylül 2009 Perşembe

Delisin Delisin


Cici Kizlar - Delisin (Eurovision 1975 Turkey Candidate) Şarkı Sözleri

lay lay lay laaaay lay lay 

lay lay lay 

ah kalbim
ben senden çok çektim
söyle nedir bu halin
valla sen delisin delisin diridiririiim

olmaz ki 
böyle çarpılmaz ki
çıldırmışsın sanki
valla sen delisin delisin

ne olmuş birden gördüysen onu
ömründe ilk gördüğün erkek o mu
aman sus sus duymasınlar sesini
göğsümden koparır atarım seni lay lay lay

delisin delisin delisin
delisin delisin

bu kaçıncı sevgi
belki kırkbeş elli
ben bildim bileli
kalbim sen delisin delisin diriririiim

hiç mi ders almazsın
bir an boş durmazsın
fikrimi sormazsın
vallahi delisin delisin

anlaşıldı sen duruncaya dek
bu iş hep böyle sürüp gidecek
aşk her bağrına saplı bir ok
senden bana hiç rahat yüzü yok lay lay lay

delisin delisin delisin
delisin delisin delisin
delisin delisin
delisin

2 Eylül 2009 Çarşamba

Deliliğe övgü


Deliliğe Övgü (özgün adıyla: Morias enkomion seu laus stultitiae), Erasmus ’ un canlılığını, geçerliliğini ve çekiciliğini günümüze kadar değişmeden koruyabilmiş tek yapıtıdır. Bu küçük kitabın taslağını 1509 yazında, İtalya’dan İngiltere’ye yaptığı yolculuk sırasında çıkaran Erasmus, yazma işini İngiltere’de, dostu Thomas More’un evine vardıktan kısa bir süre sonra gerçekleştirdi; kitabı da Thomas More’a adadı. Yapıtını birkaç gün gibi kısacık bir sürede tamamlayan Erasmus, bu arada hiçbir kitaptan yararlanmadı.

Gülmece türündeki yapıta egemen olan iki temel görüş vardır. Bunlardan birine göre gerçek bilgelik, deliliktir. Öteki görüşe göre ise kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir. İnsana yeryüzünde yaşama gücü kazandıran şey, gerçek bilgelik olma niteliğiyle doğrudan doğruya deliliğin kendisidir. Kitapta delilik (stultitia), kendi kendisine övgüler düzer; bu arada çocuklukta ve yaşlılıkta, aşkta, evlilikte ve dostlukta, politikada ve savaşta, yazında ve bilimde deliliğin nasıl her zaman egemen olduğu gösterilir. Tüm uğraş alanları, bu arada özellikle din kurumu ve din adamları bu panorama çerçevesinde sergilenir. Deliliği konuşturma kisvesi altında Erasmus, çağının kilisesine ve o kilisenin mensuplarına en acımasız eleştirileri yöneltir. Bu niteliğiyle “Deliliğe Övgü” çağlar boyunca bağnazlığa karşı kaleme alınmış en yetkin düzeydeki başyapıtlardan biri olmuştur. Yapıtın yazılışını izleyen sonraki yüzyıllarda -haklı olarak- düşünce düzeyindeki bağnazlığın her türlüsüne yönelen bir eleştiri diye yorumlanması, belki de bugüne değin koruduğu kalıcılığın baş nedenidir.

Yazınsal açıdan “Deliliğe Övgü”, Latin ozanı Horatius’un “Hakikati Gülerek Söylemek” ilkesinin belki de en yetkin örneğidir. Biçim açısından Erasmus, yapıtını kaleme alırken daha önce yapıtlarını çevirdiği Lukianos ve Libanios’tan da esinlenmiştir.

Rönesans ressamlarından Hans Holbein, Erasmus’un pek çok portresini yaptığı gibi, Deliliğe Övgü’yü de resimlemiştir. Bu yapıtların bir kısmı Basel, bir kısmı da Louvre Müzesi'ndedir